Yeniliklerle dolu bir hafta!

Bu haftanın yenilikleri yine iştah kabartıcı…
Vejetaryen lazanya, Meksika usulü kereviz kumpir, elmalı kereviz salatası, greçkalı köfte, vejetaryen içli köfte… Menü çeşitliliği konusunda aşkın bir menü yine? Seç, beğen, ye!
Bu hafta Fonksiyonel Tıp Akademisi’nin kurucusu Dr. Mustafa Atasoy bir canlı yayın yapalım önerisinde bulundu. Çok şaşırdım ve çok sevindim. Bir seneyi geçmiş yüzyüze tanışalı. O gün konuşmuştuk bunu, sonra yakından takip edenlerinizin bildiği gibi işten başını kaldıramayan ve kaldırmayan bir insan olarak unuttum ben. Mustafa unutmamış?
Bir aksilik olmazsa bu hafta yaparız yayınımızı?Daha önce haftalık yazılarımı mail olarak yazarken uzun uzun bahsetmiştim kendisinden. O maili buraya aktararak bitireyim bu haftaki mektubumu.
Ağzınızın tadı ve sağlığınız yerinde olsun!

12 Ocak’ta Lise sınıf arkadaşlarımın katıldığı özel bir akşam yemeği organize edilmişti. Kars Kazı menüsüyle. Sizler de gruplarınızla özel akşam yemekleri düzenleyebilirsiniz dükkanda! İçkileri kendiniz getiriyorsunuz, yemekleri biz yapıyoruz. Siz ve arkadaşlarınız dışında kimse olmuyor. Keyifli oluyor.

Bu akşam yemeğinde Dr. Mustafa Atasoy’da vardı. Kendisi ağır bir hastalık sonucu göz doktorluğunu bırakmış ve ‘tesadüfen’ Fonksiyonel Tıp ile tanışmış. Kendisini bu konuya adamış diyebilirim. Ben geçen sene Fonksiyonel Tıp kitabını almış ve çarpılmıştım. Lise grubumuza yazmıştım duygularımı, arkadaşlarımızdan biri de Mustafa’yı tanıdığını ve bir gün dükkana getirmek üzere organize edeceğini söylemişti. O organizasyon yaklaşık bir sene sonra oldu 12 Ocak 2019’da. Benim kitaba çarpılmam gibi Mustafa’da temiz gıda anlayışımıza ve lezzetlerimize çarpıldı ?İletişimde kalmaya karar verdik, sanki beraber bir şeyler yapabiliriz hissindeyim ? Aşırı çalışmaktan fırsat bulursak tabii… bu noktada ‘yeter ki iste’ diye başlayan cümlelerden medet umuyorum 🙂
Kısaca Fonksiyonel Tıp’tan ben ne anladım’ı anlatmak isterim.
Benim gördüğüm ve sevemediğim tıp eğitiminde hastalıkların belirtilerini tedavi etmeye yönelik bir yaklaşım vardır. Tedavi, belirtileri gidermeye yöneliktir çoğunlukla. Fonksiyonel Tıp daha derine bakıyor. Bu hastalığın oluşma sebebini bulup, hastalığı gerçekten tedavi etmeye yani ortadan kaldırmaya yönelik bir yaklaşımı var. Aradığımız şey bu değil mi? Alternatif tıp, bitkisel tedaviler vs derken kendilerini bir çok sorgulamanın ortasında bulan hekimlerimizin bir kısmı kitabı okumadan (bu arada kitap tıp hekimleri için) tepki gösteriyorlar. Mustafa’nın düzenlediği Fonksiyonel Tıp Akademisi eğitimlerine katılan hekimlerin yorumları ise hem youtube kanalında hem de instagram sayfalarında var. İzlemenizi öneririm. Tuz konusunda ki paylaşımlarını okuduğumda çok mutlu oldum. Orada söz konusu edilen çok popüler hekimin kaya tuzu konusundaki yorumundan sonra genel olarak hekim camiasının verdiği ‘yanlış söylüyor, saçmalıyor’ yaklaşımı yerine 2-3 gönderide toparlanmış mükemmel bir açıklama okuyacaksınız ve aydınlanacaksınız? Kitabın ön sözünden aşağıya alıntı yapayım ve bu konuyu bitireyim.

Bana ayaküstü “Fonksiyonel Tıp dediğin nasıl bir şey?” diye soran doktor arkadaşlara bazen şu cevabı veririm: “Diyelim ki hastaya bir tanı koymak yasak. Hadi şimdi doktorluk yapalım. İşte tam olarak böyle bir şey, Fonksiyonel Tıp” Kaşları hafif çatık, yüzünde şüphe dolu bir ifade: “Nasıl yani?” der doktor arkadaşım. “Tanı koymayacağız? E n’olacak sonra peki?” “Bir düşünelim gene de, birlikte” derim ben. “Ne yapabiliriz bu durumda?”

Hastayı anlamak ve tedavi etmekte tüm yol haritasını çizme işini devrettiği “tanı” adı verilen “hastalık ismini” elinden aldığınız arkadaşınız, haklı olarak kendini sudan çıkmış balık gibi hisseder. Artık oyunun adı hastaya bir “isim vermekten” ibaret değildir. Aslına bakarsanız, önündeki hasta organizma ile ilk olarak o anda gerçek manada karşı karşıya kalmıştır. “Peki” der, “Madem tanı koymayacağız..

O zaman.. Bu hastada nasıl bir disfonksiyon oluşmuş, homeostazis dengesi nerelerde bozulmuş, buna bakmaya çalışacağız”.
Böylece ilk anın şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra, sudan çıkmış balık hissiyatı yerini bambaşka bir kavrayışa bırakmıştır. Birkaç saniye önce kendini çıplak ve silahsız kalmış sanırken, aslında Tıp Fakültesi’nden mezun olduğundan beri sahip olmadığı ölçüde geniş bir inisyatif ve hareket alanı elde ettiğini fark etmiştir. Yalnız ortada bir büyük sorun vardır: Bu geniş hareket alanı ve inisyatif olanağı içinde önündeki organizmaya nasıl bir sistematikle yaklaşacaktır? Almış olduğu eğitim buna dair bir şey değildir. Almış olduğu eğitimde izlemesi gereken yol, en pratik ve hızlı biçimde “ayırıcı tanı” yapmak ve bir an önce hastaya bir “isim” vermektir. Eğitimin odaklandığı merkez budur. Bu isim (tanı) bir kez verildikten sonra nelerin yapılacağı zaten kılavuzlarda yazılıdır. Artık düşünecek fazla bir şey yoktur. Aslında düşünmeye gerek de yoktur. Hadi doğruyu söyleyelim, o andan itibaren hastanın kim olduğu, hatta doktorun kim olduğu da, pratikte ancak bir dereceye kadar fark eder.
İşte, elinizdeki kitabı, “düşünmeye gerek bırakmayan” bu basite indirgeyici yaklaşım yerine “Bu hastanın hangi biyolojik sistemlerinde nasıl bir disfonksiyon oluşmuş da bu organizma homeostazı kaybetmiş.. Ne yapabiliriz bir bakacağız” yaklaşımını benimsemeye cesaret edecek yürekli doktor arkadaşlarımı, tam da böyle bir sistematiğin var ve işlerlikte olduğundan haberdar etmek için yazdım.
Fonksiyonel Tıpta biz de “tanı” koymaya çalışırız, evet. Ama peşinde olduğumuz tanı, o yapay “isim” değil, önümüzdeki bireye has altta yatan biyolojik disfonksiyonlardır.

Diğer Yazılar